Creasoup

Farmaskop - İlaç ve Sağlık Profesyonellerinin Dergisi

4 Ocak 2010, Pazartesi 17:45

Fikir lideri

Hürmüz Abi on numara kanaat önderiydi. Genç yaşında Teksas aksanlı İngilizcesi ve her konudaki bilgeliğiyle hocaların gözüne girmiş, kah “board”larda anahtar rol oynayarak, kah “steering committee”lerde top koşturarak top key opinion leader sıfatını bihakkın deruhte etmişti. Gözlerini sağ üst kadrandaki belirsiz bir noktaya dikip “eeaağğğ…” diye söze başladığında değme ürün müdürü, medikal şeysi ağzının içine bakar, çıkacak hikmetleri kaydetmek üzere not defterine davranırdı.

Allahı var, Hürmüz abi “plaza hanımı” dediği; bulunduğu noktaya gelirken katettiği mesafeyle ters orantılı bir sürede, fakat doğru orantılı bir şiddette, bırakın Nişantaşı; Manhattan, Barselona, Paris gustosu sahibi olan fikir lideri pışpışlayıcılarına iki suşi-bir margaritaya tav olmaz, yabancı meslektaşları onu da aralarına alsınlar diye yeni yetme dandik yeşil ceketli, soluk suratlı İskandinav pieyçdilerine Orhan Pamuk muamelesi çekmez idi.

Gün oldu, devran döndü; Levent civarını konuttan arındırmaya ahdetmiş ajansların fikir liderlerinin fikirleriyle firmaların kaynaklarını tırışkadan reklamcı usulleriyle badem etmekten başka bir ameli olmadığı manifestosunu ilan eden Hürmüz Abi bir de baktı ki kapısını çalan yok. Sağ olsun Hürmüz Abi temsilcilere küçümseme sanatının en nadide örneklerini sergiler, sunumlarını elinde notbuk, bir önceki konuşmacı sunumunu yaparken hazırlar, konuşma süresini kural olarak bir hatta iki sonraki konuşmacının süresine taşırır, kendinden sonraki konuşmacıları asla dinlemez, hemen oradan ikilerdi. Velakin anlattıklarından yeni bir şeyler öğrenilebilen, kendi özgün fikirlerini geliştiren birkaç kişiden biri idi.

Gelin görün ki büyük projelerine kimse itibar etmiyor, bazı fikirleri karikatür halinde ajans elinde oyuncak olmuş, sponsorlar bin dereden su getiriyor; krizdir, BUT’tur, SUT’tur, HUT’tur gırla gidiyor, ama her nasılsa elinde büyümüş Tanju ve adalı Ziya silahşörler gibi karşılıklı alengirli cep telefonlarını çekip 2011 yılının çıkmaz ayının son çarşambasının bile dolu olduğundan kıvanıyorlar, aradığında kırk yılda bir telefonu açarsa Behlül ağzında yuvarlayarak “Syingaphura uçuyorum, Sen Pleterssburghh’dan dönüyorum” ibraz eyliyor, Aybars 32’nci derneğini kurmuş, Behlül de yönetimde ama haberi yok, başkalarının çalışmaları, başkalarının fikirleri, başkalarının bar-grafları zemini değişen slaytlar olarak otelden otele akıyor, bu arada Murteza’yla Tanju her gün sunum yapmaktan bıkmışlar, biri deplasmana gitmiyor, biri domuz gribi bahanesiyle öptürmüyormuş, Salih’e hiç gülmeyelim, ay girmeyelim idi.

Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, kaç senedir “hocam bunları ilerde kitap yaparız“ gazıyla yaz demeden kış demeden fikirlerini damıttığı jurnal de, iş kitabı basmaya gelince önce “sponsor isteriz”, sonra da sponsora “tasarım için -o da neyse?- kitabın uzaydan yeryüzüne serpilme maliyetini isteriz” demesin mi? Eh bir şekilde fikirlerinin, bilginin, emeğinin beleş olduğu izlenimi edindirirsen, hatta bu senin tabi olduğun yönetmeliklere girmişse, onu satmak için bir giydirme ücreti tahakkuk eder elbette; kongre yapanlarınız bilir, şu sandalye-masalara insanın ayağına dolaşan çarşafların giydirilmesi işi aracıların vazgeçemediği kalemlerdendir.

Müzikte buna modülasyon denir; birden ortak bir nokta yakalayıp başka bir makama geçtik, bir nevi “Kara Murat benim” durumu oldu, almaz mıydınız?

Neticede Hürmüz Abi kaçın kur’ası, buldu buluşturdu, medyaya röportajlar verdi, üst yönetimden tanıdıklarını aradı, yurtdışı kongrelerde kulis eyledi, aba altından sopa gösterdi, zaten her sene değişen muhatapları olanı biten ya da olmayan bitmeyeni unuttular; onlar erdi muradına biz çıkalım kerevetine.

Kara Murat’a gelince kitabını bastırmak için Beyaz Orçun-Büzge coğrafyası dışında yayınevleri ile görüştü, cepten karşılanası fiyatlar aldı, ama jurnale de yazmayı sürdürdü, o aleme edesi olduğu iki çift laf daha vardı zira. Yeni araştırma alanlarına yöneldi. Müziğin sinirbilimsel temeline heves etti, felsefecilerle toplantı yaptı -o kafa da ayrı bir yazı konusu-, çevrimsel bilimi uygulamak için girişimlerde bulundu, biyobelirteç projelerine eğildi; yakında daha fazlasını okuyacaksınız bu mevzularda.

Huzur buldu mu? Yoo, “Kara Muratlık”ta yoktur öyle şeyler. Yere giresice Brecht’in mezar taşına yazıldığı gibi: Schreiben Sie, daß ich unbequem war und es auch nach meinem Tode zu bleiben gedenke. Es gibt auch dann noch gewisse Möglichkeiten.


SİZ DE YORUM YAPIN