Köklü bir değişim şart
12 Haziran seçimlerinin ardından sandıktan yine AKP çıktı. Bu yılki seçimlerde dikkat çeken önemli bir nokta da hemen her partinin sağlık profesyoneli en az bir milletvekili adayı olmasıydı. Ancak seçim öncesinde, meydanlarda, partilerin hiçbiri sağlık sistemine ilişkin plan ve projelerinden bahsetmedi. Bu eksiklikten yola çıkan İstanbul Eczacı Odası 14 Mayıs Eczacılık kutlamaları çerçevesinde bir panel düzenledi ve iktidar partisi, ana muhalefet partisi ve diğer partilerin eczacılık mesleğine mensup milletvekili adaylarını konuşmacı olarak davet etti. Moderatörlüğünü Mehmet Ali Birand’ın yaptığı panelle ilgili İstanbul Eczacı Odası Başkanı Ecz. Semih Güngör’den bilgi aldık.
14 Mayıs Eczacılık Günü’nde düzenlenen panelin hazırlık süreci nasıl oldu?
14 Mayıs Eczacılık günü etkinliklerinin en önemli kısmını panel teşkil ediyordu. Ülkede bir siyasi iktidar mücadelesi var, seçim yaklaşıyor ve alanlarda sağlık sektörüne ilişkin detaylı bir program açıklanmıyordu. Bunun üzerine siyasi partilerin milletvekili adayı eczacıları davet edip, bizlere partilerinin ilaç ve eczacılık alanlarına ilişkin görüşlerini, planlarını anlatabileceklerini düşündük. İktidar partisi ve ana muhalefet partisinden aday gösterilen ve geçmişte de birlikte çalıştığımız eczacı milletvekili adaylarını aradık. Mehmet Domaç’ı panelimize bizzat davet ettim; panele katılabileceğini ancak partinin il başkanına haber verilmesini istedi. Ana muhalefet partisinden milletvekili adayı gösterilen Özgür Özel de katılabileceğini ancak bir süre başka bir toplantı için Manisa dışına çıkması gerektiğini belirterek il başkanından izin alınması gerektiğini ifade etti. Mecliste grubu bulunan tüm siyasi partileri kapsamasını arzu ettiğimiz panel için partilerin il başkanlarıyla bizzat görüştüm ve ayrıca yazılı başvuruda da bulundum. AKP İl Başkanı’ndan izin başvuru dilekçemin ellerine ulaştığına ve Mehmet Domaç’ın panelimize katılmasından memnuniyet duyulacağına ilişkin bir yanıt da aldım. Panelin ciddiyetini vurgulamak ve moderasyonun profesyonel bir şekilde yapılmasını sağlamak amacıyla Mehmet Ali Birand’ı davet ettik. 13 Mayıs akşamı, panele konuşmac olarak gelecek arkadaşlarımızın ağırlanmasına yönelik planlamaları yapmak amacıyla her birini tek tek aradım. Mehmet Domaç’a ulaştığımda Başbakan ile birlikte Giresun’a gideceğini ve dolayısıyla panele katılamayacağını belirtti. Yerine de partiyi temsil edebilecek kimse gelmedi. Dolayısıyla panelde AK parti temsilcisi bulunamadı.
Panel nasıl geçti?
Panelin yapıldığı salon tamamen doldu; basın da yoğun ilgi gösterdi. MHP, BDP ve CHP’den milletvetvekili adayı olan eczacı arkadaşlarımızın katılımıyla paneli gerçekleştirdik. Bu platformda beklentilerimizi ve eczacılık alanında önümüzdeki süreçte yaşanacağından emin olduğumuz sorunlarla ilgili adayların ve partilerinin neler düşündüklerini öğrenmiş olduk. İsterdik ki iktidar partisinin de bir temsilcisi panelimize katılsın ve yeni dönem planlarını bizlere anlatsın; mümkün olamadı. Açıkçası bu durumda hepimiz; bugüne kadar ilaç, sağlık ve eczacılık alanında yaşanan sorunlar konusunda yaptığımız tespitlerin doğru olduğunu; geçen beş yıla ilişkin çalışmalarla ilgili söyleyebilecekleri; gelecekte bunları düzeltmek yahut yanlışa yanlış katmamak adına yapılabilecek ve anlatılabilecek bir şeyleri olmadığını düşündük. Özetle panel iyi geçti ancak ilaç ve eczacılık alanında yaşanabileceklere ilişkin endişelerimiz arttı.
Endişeleri hangi başlıklar altında toplayabilirsiniz?
Dört beş temel yasa ile ilgili kaygılarımız var. Örneğin 6197 sayılı yasa, üzerinde hem siyasetin hem Türk Eczacıları Birliği’nin hem de eczacıların ortak mutabakatıyla bir noktaya getirilmiş, 13 maddeye kadar indirgenerek tam mutabakat sağlanmış bir metindir. Bu metnin iki yıldır Başbakanın önünde taslak olarak beklemesi bizi kaygılandırıyor. Hepimiz yasanın mevcut haliyle çıkartılmayacağını ve üzerinde düzenleme yapmak istediklerini düşünüyoruz.
Ayrıca ilacın üretiminden tüketimine kadar her alanda denetimini sağlayan 1262 sayılı yasanın değişmesi söz konusu. Bu yasada ilaç reklamının hiçbir şekilde yapılamayacağı gibi eczacılık açısından güven verici bazı maddeler var. Her ne kadar RTÜK Yasası’yla reçetesiz ilaçlarda reklamın önü açılmış gibi görünse de bu tür ilaçlarda da etken maddeler bulunduğunu ve halk sağlığı üzerinde etkisi olacağını göz ardı etmemek gerekli. Bilindiği gibi bir ilaç kurumu oluşturulması da planlanıyor. Bu kurumun oluşturulması sırasında eczacının durumunun ne olacağı belli değil. İEGM, taslakta hiç yer almıyordu; eczacılıkla ilgili yeni bir birim oluşturulacağı da söyleniyor. Bu birimin başında kimin olacağını, eczane için yapılan “ilaç satılan yer” tanımının değişip değişmeyeceğini bilmek istiyoruz.
OTC düzenlemelerinin artık kesin ve nihai bir şekilde yapılacağını biliyoruz. Ancak bu ürünlerin eczane içinde kalıp kalmayacağı konusunda belirsizlikler var. İlaç sanayi, OTC ürünlerin hem ticari anlamda güvenilir hem de ülke genelinde her noktada erişilebilir olmasını sağlayan eczanelerin dışında satılmasına karşı çıkıyor olsa da iktidar üzerinde baskı oluşturan birtakım gruplar ısrarcı olurlarsa ne yapılacağını öğrenmek istiyoruz. İnternet üzerinden yapılan ilaç satışları, sanal eczaneler kurulması ve kâr paylarının artması, tüm besin desteklerinin, dermokozmetik ürünlerin, içinde ilaç etken maddesi bulunan vitaminlerin yasal olmayan yollarla tüketiciye ulaşması halk sağlığı açısından çok büyük bir handikap yaratıyor. Çoğu yurtdışından alınan bu ürünlerin içinde neler bulunduğunu kimse gerçekten bilmiyor; denetim yok. Ancak bu sanal eczaneler ve mağazalar Türkiye’de kendi birimlerini kurmaya yönelik adımları atmış durumdalar.
Meslek birlikleri şu anda ne durumda?
Basında belli bazı kalemler, meslek birliklerinin siyaset yaptığını dile getirmeye başladı. Bu kişiler, eczanelerin Pazar günü kapalı olmasını eczacı odalarının dayatması olarak görüyorlar. Onlara göre liberal demokrasilerde Pazar günü eczanelerin kapalı olması yanlış; ancak eczaneler kamu hizmeti veren bir kurumsal yapı içinde yer alır. Bu kurumsal kimliğin kalkacağını varsayarak “Odaların yapısı işlevsizleştirilemiyorsa o halde rekabete açılsın” önerisi getiriyorlar. TEB ve eczacı odalarına alternatif birtakım kurum ve kuruluşları resmi bir kimlik altında birleştirecek düzenlemeleri yapmayı, yani “Böl, Ayrıştır, Yönet” mantığını getirmeyi düşünüyorlar. Bu sadece eczacıları değil, hekimleri, mimarları, mühendisleri ve diğer tüm meslek örgütlerini kapsayan bir öneri olup çok tehlikeli bir yaklaşımdır. Birlik yapıları tehdit ve tehlike altındadır. Yapılacak düzenlemelerle geri dönüşü olmayacak değişimlerin yaşanacağı bir sürece giriyoruz.
Yeni eczacılık fakültelerinin açılması sizce ne kadar verimli olacaktır?
Bir yandan kısıtlamalarla eczacıları kontrol altına alıp atıl duruma getirirken bir yandan da yeni eczacılık fakültelerinin açılması planlanıyor. Bu hızla, şu anda 16 olan eczacılık fakültesi sayısı kısa bir süre sonra 21’e çıkacak. Görünen o ki politikalar eczacılık mesleği üzerinde baskı uygulayarak sürdürülürken bir yandan da başka alternatifler yedekte tutuluyor. Mevcut eczaneler kapanana kadar yeni eczacılar yetişmiş olacak ve eczacı her zaman var olacak. Şu anda yılda yaklaşık 1600 mezun verilirken yakında bu sayı 2500’e ulaşacak. Beş yılda 10 bin eczacımız olacak ancak şu anda zaten 10 bin eczacı açıkta; mesleği dışında işler yapmak zorundalar. Yeni fakülte açmak yerine mevcut fakültelerdeki eğitimi değerlendirip iyileştirmek çok daha akılcı bir yaklaşım olurdu. Eczanenin duvarlarıyla sınırlı bir hizmet vermek yerine eczacının kamuda istediği gibi yer alabilmesini, ilaç sanayinde daha fazla rol üstlenebilmesini, klinik eczacılık eğitiminin lisans düzeyine taşınmasını sağlayan sistemler geliştirilmeli. Ancak o zaman eczacılar ilaç sanayisinde, kamuda ve özel hastanelerde eczacılar daha e