Creasoup

Farmaskop - İlaç ve Sağlık Profesyonellerinin Dergisi

17 Mayıs 2011, Salı 18:51

Sürekli steroid-olmayan anti-inflamatuvar ilaç kullanımı ve erektil disfonksiyon

ED orta ve yaşlı erkeklerin çoğunun ortak bir sorundur. ABD’de yapılan son çalışmalar ED’li 70 yaş üstü erkeklerde prevelansın %10 ile %71 arasında olduğunu göstermektedir. Avusturya’da, valide edilmiş bir anket kullanarak yapılan çalışmaya katılan tüm yaş gruplarındaki erkeklerin %32’si bir dereceye kadar ED yaşadıklarını ileri sürmüştür. Görüldüğü gibi bu aslında küresel bir sorundur ve toplumdaki yaşlı erkeklerin sayısı arttıkça da kaçınılmaz olarak artacağına kuşku yoktur. Bu konuyla ilgili en yoğun tartışmalar tanı ve tedavi üzerine odaklanmaktadır. ED’nun neden(ler)inin tanısı, genellikle, altta yatan genel veya ender etiyolojik faktörlerin rolünü açıklayan kabul edilebilir bir tedavi şeklinin bulunması kadar önemlidir. Hastanın yaşı yanında sigara tüketimi, diabetes mellitus, hipertansiyon ve bazı ilaçlar gibi bazı başka etiyolojiler de tanımlanmıştır.

Reçetesiz satın alınabilen NSAİİ’ler tüm dünyada yaygın olarak kullanılmaktadır. Bunların kullanım alanları da romatolojik durumların tedavisinden, akut veya kronik ağrıya, safra veya üretral kolikler, dismenore, ateşli hastalıklar ve kardiyovasküler korunmaya kadar çok geniş bir alanı kapsamaktadır. Aspirin günümüzde birçok kişi tarafından kardiyovasküler hastalıkların proflaksisinde kullanılmaktadır. Bu arada aspirin dışındaki NSAİİ’lerin akut miyokard infarktüsü (AMİ) ve koroner damar hastalığındaki (KDH) potansiyel rolleri de araştırılmaya başlanmıştır. İki ayrı çalışmada, kullananlarda, kullanmayanlara oranla AMİ’de %16-21 azalma olduğu saptanmış, kronik kullanıcılarda bu oranın daha yüksek olduğu gösterilmiştir.

Konuyla ilgili olarak giderek artan kanıtlar, ED ile kardiyovasküler hastalıkları ilişkilendirmektedir. ED’nin, KDH’nin de altta yatan nedenlerinden biri olan endoteliyel bir bozuklu olduğuna inanılmaktadır. ED’li erkekler, KDH’na neden olduğu bilinen genel risk faktörlerinin çoğunu da paylaşmaktadır. Bu yönde elde edilen veriler inflamasyon ile ED arasında potansiyel bir ilişkinin olduğunu göstermektedir ve eğer neden bu ise, o zaman NSAİ ilaç kullanımı ile ED arasında ters orantılı bir ilişkiden sözetmek olasıdır.

Yukarıda sözünü ettiğim bu çalışmaya aslında tam tersi bir etki, diğer bir deyişle, NSAİİ’lerin, ED ile de ilişkili olan kalp hastalıklarına karşı koruyucu olmaları nedeniyle ED’li hastalarda da koruyucu bir etki yaratabilecekleri umuduyla başlayan araştırmacaları bu sonuç oldukça şaşırtmıştır.

Bu araştırmacılar 2002 yılından itibaren çalışmaya, etnik olarak farklı 45-69 yaşlarındaki erkekleri dâhil etmişlerdir. Çalışmaya katılanlarca doldurulan bir soru formu, ED’yi değerlendirmede kullanılmış, otomatik eczane verileri ve bireysel kullanım bildirimleri NSAİİ’lere maruziyetin değerlendirmesine olanak tanımıştır.

80,966 katılımcıdan %47.4’ünün NSAİİ kullanmakta olduğu saptanmış, %29’ü tarafından ise orta veya şiddetli derecede ED bildirilmiştir. Düzenli NSAİİ kullanımı, erkeklerde 45-49 yaşlarında %34.5 iken 60-69 yaşlarında %54.7’ye artarken, ED bu yaş gruplarında %13’den %42’ye artış göstermiştir.

Altta yatan potansiyel değişkenler için düzeltme yapılmadan NSAİİ’ler ile ED ilişkisi bakımından Olasılıklar Oranı 2.40’dır (%90 güven aralığı: 2.27 – 2.5). Yaş, ırk/etnisite, sigara içme durumu, diabetes mellitus, hipertansiyon, hiperlipidemi, periferik damar hastalıkları, koroner kalp hastalığı ve vucüt kütle indeksi için düzeltme yapıldıktan sonra da pozitif ilişki devam etmiştir (Düzeltilmiş Olasılıklar Oranı: 1.38). Bu pozitif ilişki, NSAİİ maruziyeti için daha sıkı bir tanımlama kullanıldığında bile devam etmektedir. İlginç sonuçlar elde edilen bu çalışmanın bazı zayıf noktaları da bulunmaktadır; kesitsel tasarım, potansiyel katılım tarafgirliği (bias) ve düşük katılım oranı bunlardan bazılarıdır.

Bununla birlikte bu çalışmanın verileri yaş ve potansiyel kirlilik faktörleri veya komorbiteler bakımından ileri derecede düzeltme yapıldığında bile düzenli NSAİİ kullanımının ED ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Bu durum, her ne kadar ED etiyolojisinde inflamasyon ve COX’un (siklooksijenaz) rolü ile ilgili soruları aklımıza getiriyorsa da diğer alternatifleri de gözardı etmemek gerekir. Kabul etmek gerekir ki, bu ilişkiyi aydınlatmak için daha ayrıntılı çalışmalara gereksinim vardır.

Sonuç olarak, elde edilen veriler, düzenli NSAİİ’lerin kullanımının, yaş ve komorbititeden beklenenlerin yanında erektil disfonksiyon ile yakından ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Eğer bu doğrudan bir ilişki ise bu durumda, kardiyovasküler hastalıklardan korunmada NSAİİ’leri kullanan günümüz stratejisi ile NSAİİ’lerin kullanıldığı diğer olgularda, potansiyel ED yan etkilerine karşı yeniden değerlendirilmelidir.


SİZ DE YORUM YAPIN