Creasoup

Farmaskop - İlaç ve Sağlık Profesyonellerinin Dergisi

21 Mayıs 2010, Cuma 13:25

Caz

 

Caz nedir’in birçok yanıtı vardır. Ama kuşkusuz bankada yeni yatırım enstrümanları planlarken ya da ajansta konsept toplantısında konuşsun diye spor yazarı mı, suşi ustası mı yoksa hot kutür mü ayarlasak doktorların ilgisini çeker diye beyin fırtınaladıktan sonra gece caz festivaline gittiniz -şehrin caz hali- ya da üç günlük tatilde ölümüne nevyorka uçtunuz diye -köydeki hacınineniz ne diyodur aceba?- bürünebileceğiniz bir kimlik değildir.
 
Caz bir ruh halidir… Uzun süredir piyasada sahne almıyorum; bir tane yalnız gezdiğim seri var bir de bunun kesiştiği konsept toplantı, tabii bir sürü ders anlatıyorum da o öğrencilerle benim aramda, tıp eğitimi perestler -bunlar hepsini toplasan ders sayıları benim sayımı bulmayan ama illa eğitim sistemini değiştirmeye azmetmiş bir zümredir- araya girene kadar.
 
Nisan ortasında birden -eski günlerdeki gibi- iki ayrı uluslararası katılımlı toplantıda üç konuşma yapmam söz konusu oldu. Her zamanki gibi risk alındı ve asistanlarımın yardımıyla üç -benim için- alışılmadık başlık hazırlandı; hipertansiyon kognitif, beyin-RAS ve yaşam tarzı-ateroskleroz. Doğrusu çoğunu çocuklar hazırladığından rahatlıkla söyleyebilirim hepsi de hemen hemen sanat eseri materyaller oldular. Umarım yazıya da dökeriz kısa zamanda. Bu arada; “yahu kaç kişi dinler ki bu konuşmayı”, “kim merak eder, anlar bunları” gibi nihilist provokasyonlara rağmen gördük ki sunumlar artık soluk almaya başlamış ve kendimizi sürekli yeni bir şeyler eklemekten alıkoyamıyoruz.
 
Neyse, sunumların hakkını verdim sanırım; ilk toplantıda katılım fena değildi, ikincide ekip iyi olmakla birlikte azaldı, üçüncü diğer kongrenin pazar öğleden sonrasıydı ve içeride 15 kişi vardı. Ne yalan söyleyeyim ben de öğleden önce toplantılara katılmak yerine kumsalda uzun bir yürüyüş yapmıştım, öğleden sonra yaşam tarzı konuşacağım için.
 
Ilk toplantıda Mustafa Arıcı oturum başkanı idi ve Tevfik Ecder bizi dinlemeye gelmişti, izleyen toplantıda bu ikisi, ben ve Zeki Öngen konuşmacıydık, ertesi gün Barış Ilerigelen, Vedat Sansoy, ben. Bu sayfalarda isimlerini değiştirip bu zevata takıldığımı sezmişsinizdir daha önce, bu kez öveceğimden isimler açık.
 
Katılım az oldu, insanlar anladı-anlamadı, firmacılar konuşmaları beğendi-beğenmedi bir kenara; biz yaptığımızdan öyle zevk aldık, birbirimizin konuşmalarını o kadar merakla dinledik, ötekiler dinleyeceği için öyle bir titizlikle hazırlanmıştık, yıllar içinde birbirimizin ne deyip-demeyeceğini, nerede nasıl davranacağını, ne soracağını, zamanı nasıl kullanacağını öyle sindirmiştik, gayet iyi bildiğimiz bir konuda -hatta bazen aynı slaytlarla- öbürünün fikir yürütmesi, yorumları, vurguları ve yeni kattıkları o kadar doyurucuydu. Temalar öyle ince, bazen sade, bazen ağdalı ama orası için oraya yıllardır emek veren -orada olmayanlar da dâhil- insanlar arasında oluşmuş bir dille işlendiler. Katılanlar bu havayı öyle soludular, parçası oldular ki… Dinlerken neredeyse ayak vurup parmak şıklatacaktık.
 
Işte caz budur; ne eksik, ne fazla… Geçenlerde bir televizyon programına çıktım. Istekli değildim pek ama eş dost seyretmiş beğenmişler, ben de izledim sonradan, fena bulmadım kendimi. Aslında bir gazeteci “kanser cinayetleri” diye bir kitap yazmış, meşhur bir psikolog, en meşhur farmakolog, bir de ben güya bu konuları tartışacağız. Hevesli olmadım dediğim gibi, hem konuya pek aşina değilim hem de böyle “ilaç firmalarının entrikaları, tıp yalanları” maceralarına ısınamadım oldum olası. Bir de iki en meşhur alternatif gurusunun VTR’leri oynamaz mı baştan, içimden bir ses “oolum arkana bakmadan kaç burdan!” dedi… Tuttum kendimi, “en nihayet ne olur, hiç ağzımı açmaz, kaynar, giderim” diye düşündüm. Sonra? Sonra konu kolesterole geldi, bir de baktım ki en çok ben konuşmuşum. “Orada ben olmalıydım”, “diğerleri tamam ama bunun yerinde bir kardiyolog olmalıydı” renkli-Türkçe hasetdarlıkları dışında takdir de edildi gördüğüm kadarıyla. Öbür -özellikle tıp dışı- konuşmacıların desteksiz fikir yürütme ve gazete kupürü alıntısına dayalı iddia ortaya atma davranışları konusunda ayrı bir yazı yazmak istiyorum; iyi niyetli, aklı başında ve donanımlı insanların bilim konusunda kullandıkları usa vurum aygıtlarının iptidailiği dehşet verici… Öteki konuğa girmiyorum -ne haddime- ama programdaki cür’etimin yol-su-elektrik olarak geri dönüşü olacağını kestirebiliyorum önümüzdeki günlerde…
 
Ardından yine Tevfik’le karşılaştık ders girişi, dedi ki “Ulan -demez o, Beşiktaş mevzu bahis olmayınca- yahu, senin yüzünden slaytlarımı hazırlayamadım, programa takıldım kaldım, ama çok güzel anlattın vs. vs.”
 
Bunda şaşılacak bişey yok mon ami, tüm bunları böbürlenmek için yazmıyorum. Ben yalnızca yıllardır üzerinde çalıştığımız dili kullandım, ortada övgüye değer bir şey varsa eğer; aktardığım sizinle damıttığımız bilgi, fikir yürütme kıvraklığım sizinle aynı sahneye çıkmanın getirdiği yetkinlik, başvurduğum akıl orada konuşan, dinleyen, soru soran binlerce kişinin aklı…

Toplantı düzenlemekten ikrah getirdim ve doğrudur çok fazla gösteri-toplantı var. Ama iyi bir toplantı bir nevi sanat festivalidir, ekseriya Kürşat Başar Trio, 5 Perküsyon Hiç Müzik, Yeni Türkü v.b. ile karşılaşsanız da arada Weather Report denk gelir; katılımcısı, konuşmacısı, oturum başkanı, destekleyicisi daha çok konuşulması gereken yeni bir dil öğrenir.


SİZ DE YORUM YAPIN