Creasoup

Farmaskop - İlaç ve Sağlık Profesyonellerinin Dergisi

4 Ocak 2010, Pazartesi 17:57

Savaş sendromları

İlk Körfez Savaşı sırasında 50 bin İngiliz, Kanadalı ve Amerikalı askerde nefes açlığı, halsizlik, irritabilite, başağrısı, uyku bozuklukları, unutkanlık, konsantrasyon bozukluğu, el ve ayaklarda uyuşma, kas ve eklem ağrıları, cilt döküntüleri, depresyon ve göğüs ağrısı gibi yakınmalar olduğu saptandı. Bu askerlerin % 70’i, askeri nöbetlerini tutamamakta veya tamamlayamamaktaydı.

Savaş sonrası ülkelerine döndükten sonraki beş yıl içerisinde de bu 50 bin askerin sadece 1/6’sında yukarıda sözü edilen yakınmaların düzeldiği görüldü. Yapılan çalışmalar, yaralanma ve zehirli gazlara maruz kalma korkusunun, oluşan bu emosyonel sakatlıkta belirleyici rol oynadığına işaret ediyordu. Şubat 1991’de başlayan ilk Körfez Savaşı’nda toplam 697 bin Amerikalı, 45 bin İngiliz ve 4500 Kanadalı asker görev almıştı.

Ocak 1992’de ABD/Indiana’da, Körfez Savaşı’nda görev almış veteranlar arasında yapılan değerlendirmede, söz konusu yakınmaların halen sürdüğü saptanmıştı. Bu tabloya “Körfez Savaşı Sendromu” ismi verildi. Sorunun rehabilitasyonu için ABD’nin harcadığı paranın 115 milyon dolar civarında olduğu bildiriliyor. Körfez Savaşı’na katılan 80 bin asker üzerinde yapılan bir başka çalışma, askerlerin % 5-15’inde bu “savaş sendromu”nun ortaya çıktığına işaret ediyor.

Yukarıda andığım veriler kanın gövdeyi götürdüğü Bağdat’ta yaşanan işgal sırasında değil, dört gün süren, sadece 148 askerin öldüğü ve 467 askerin yaralandığı ilk Körfez Savaşı’nın verileridir. Savaş sendromlarının, daha çok psikososyal bir fenomen olduğuna inanılmaktadır. Bununla beraber, Körfez Savaşı’na katılan askerlere uygulanan veba ve şarbon aşılarının neden olduğu sitokin salınımlarının nöroimmünolojik etkiler yarattığı ve bu durumun söz konusu klinik tablonun gelişiminde rol oynadığı da ileri sürülmektedir. İnfeksiyonların da bu klinik tabloda rol oynayabileceğini iddia eden çalışmalar vardır. “Akut çarpışma stresi sendromu” gibi isimlerle anılan bu durum, ilk kez Amerikan İç Savaşı’nda tanımlanmıştır.

Dr. Henry Hartshorne, Amerikan İç Savaşı’nın sürdüğü 1863 yılında kendisini dinleyen tıp öğrencilerine şöyle seslenmekteydi: “Öncelikle merkezden uzak hastanelerde yatan askerler başta olmak üzere, birçok askerde görülen kronik hastalıklardan biri vardır ki, ben bu hastalığı ‘kalp kasının bitkinliği’ olarak tanımlamak istiyorum”. Dr Hartshorne’nun söz ettiği bu hastalık, ilk kez 1871 yılında Journal of Medical Sciences isimli dergide Dr. Da Costa imzası ile tanımlanmıştır. İç Savaş sırasında Philadelphia Askeri Hastanesi’nde görevli Dr. Da Costa, 300 asker üzerinde yaptığı çalışma sonrası askerlerin önemli bölümünde nefes darlığı, çarpıntı, özellikle eforla ortaya çıkan göğüs ağrısı, yorgunluk, başağrısı, uyku bozuklukları, ishal, baş dönmesi gibi bulgular olduğunu ve bu bulguların % 35 askerde, askeri nöbet sırasında ortaya çıktığını saptamıştır. Özellikle “sıla” özlemi çeken genç askerlerde belirgin apati (kişinin çevresel uyarılara ilgisiz kalışı, hissizlik, kayıtsızlık, uyuşukluk), iştah kaybı hatta yüksek ateş gibi yakınmalar da tabloya eklenmekteydi.

Benzer durum, “Da Costa Sendromu”, “Asker Kalbi” “Efor Sendromu” gibi isimler altında Birinci Dünya Savaşı’nda da yaşandı. Savaş sırasında 44 bin İngiliz askerine sağlık izni verilmek zorunda kalındı ve bu askerler savaşmaya devam edemedi. Birinci Dünya Savaşı’ndan beş yıl sonra da, yılda ortalama 601 İngiliz askeri söz konusu yakınmalar nedeniyle sağlık izni kullanmaya devam etti. Benzer sorunlar İkinci Dünya Savaşı, Kore ve Vietnam savaşları sırasında da sürdü.

Pekiyi ya Bağdat’ın işgali ile sonuçlanan İkinci Körfez Savaşı mı? Onun yıkıntılarını tahmin etmek için uzman olmaya gerek yok. Vicdan sahibi herkes yaşanan insanlık trajedisini mutlaka fark edebilir. Onun insani yanını yazmak için sayfalar gerekli; bu savaş, insanlığın en büyük utançlarından biri olarak hatırlanacaktır ileride…

 


SİZ DE YORUM YAPIN