Creasoup

Farmaskop - İlaç ve Sağlık Profesyonellerinin Dergisi

1 Eylül 2009, Salı 12:07

İşte yeniden ilaç harcamaları

 Değerli Farmaskop okuyucuları; son günlerde sağlık harcamaları hem düzeyi hem de bileşenleri bakımından yeniden yoğun bir şekilde gündemi işgal ediyor. Bilindiği gibi, hükümet içinde üst düzeyde yapılan birçok toplantıda kamu harcamalarını kısma ve bu harcamalar içinde de birçoklarının bakış açısı ile sürdürülebilir olmaktan çıkan sağlık harcamalarını kontrol altına alma konusu tartışılıyor. İlaç; kayıt altında olma, savurganlık ve kolay müdahale edilebilir bir hedef olmak gibi niteliklerinden dolayı bir kez daha alınacak önlemler listesinin başını çekecek gibi görünüyor.

İlaç ile ilgili düzenlemelerin 2000’li yıllarda sağlık politikası içinde çok ağırlıklı bir yere sahip olduğu hepimizin malumu. Bu çerçevede tartışılan ve henüz içinden de çıkılamadığı anlaşılan en önemli konulardan biri de ilaç harcamalarının düzeyi. Aradan geçen yıllara karşın, ilaç (sağlık) harcamalarını değerlendirmede ve alınacak önlemlerin sağlık ve ekonomi üzerindeki sonuçlarını tartışmada halen aynı noktada olunduğunu ifade etmek mümkün. Sağlık (ilaç) harcamalarının düzeyi ile ilgili tartışmalarda herkes ve her kesim bir rakam/oran dillendiriyor ve buna dayalı politika hükümlerine varıyor. Ancak bu rakam/oranlar ve hükümler çoğunlukla sağlık politikası ve sağlık ekonomisi kuram ve uygulamalarını yansıtmaktan uzak…

Öncelikle sağlık harcamalarının düzeyi ve ilacın bu harcamalar içindeki payı üzerinde durmak istiyorum. Gerek Farmaskop’taki önceki yazılarımda gerekse başka ortamlarda sıklıkla dile getirdiğim gibi, Türkiye’de TOPLAM sağlık harcamalarının miktarı ve bu harcamaların sağlık fonksiyonları, sağlık hizmeti veren kurumlar ve finansman kurumları arasındaki dağılımına ilişkin uluslararası standartlara göre belirlenmiş ve karşılaştırılabilir veriler sadece 1999 ve 2000 yılları için mevcut. Gerek bu çalışmanın yapıldığı yıllarda gerekse de daha sonra birçok ortamda Ulusal Sağlık Hesapları çalışmasının güncelleneceği ve verilerin rutin olarak toplanacağı gündeme gelmesine rağmen maalesef bugüne kadar atılmış somut bir adım söz konusu değil.

Sağlık politikası belirleyenlerin öncelikle kabul etmesi gereken konu, bu harcamaların miktarını ve detaylarını bilmeden sağlıklı politikaların belirlenemeyeceğidir. Şu anda, gerek medyada gerekse de diğer ortamlarda yapılan tartışmalar tamamen sosyal güvenlik kurumlarının sağlık ve ilaç için yaptığı harcamalara odaklanıyor ve bu tartışmalarda da ilacın sağlık harcamalarının %40’ı olduğu tezi savunuluyor; diğer OECD ülkeleri ile karşılaştırmalar yapılarak bu rakamın çok yüksek olduğu, bu nedenle de muhakkak harcama kısıtlayıcı önlemler alınması gereği üzerinde duruluyor. Öncelikle altını çizerek belirtmek istiyorum ki sosyal güvenlik kurumlarının yaptığı harcamaları toplam sağlık harcaması olarak algılamak doğru bir yaklaşım değildir. Hele bu rakamı OECD ülkeleri ile karşılaştırmak ve buradan bazı sonuçlara ulaşmak hiç doğru değil. OECD rakamları, örnek alınan ülke için OECD Sağlık Hesapları Sistemi’ne göre her ülkede aynı standartta toplanan sağlık harcamaları verilerinden oluşurken, Türkiye’de sadece sosyal güvenlik kurumlarının yaptığı harcamaların alınması olsa olsa elma-armut karşılaştırması olur. Sağlık harcamalarının nasıl hesaplanacağı, nasıl yorumlanacağı ve hangi politikaların geliştirileceği konusu bu köşenin fiziki sınırlarını aştığı için burada ele alınmayacaktır.

Sağlık ve ilaç harcamaları konusunda gerçekçi tahminler yapıldıktan ve bunların fonksiyonlar, sağlık hizmeti veren kurumlar ve finansman kurumları arasındaki dağılımını gördükten sonra, sektöre ilişkin bütüncül politikalar geliştirilebilir. Örneğin 1999-2000 Ulusal Sağlık Hesapları çalışmasında ulaşılan önemli sonuçlardan biri, Türkiye’de birinci basamak sağlık hizmetlerinin uluslararası karşılaştırmalara göre kabul edilemez bir şekilde ikinci ve üçüncü basamak sağlık kurumları tarafından verildiğiydi. Bu da raporda, sağlık kaynaklarının daha verimli kullanılması için muhakkak önlem alınması gereken bir alan olarak belirlenmişti. Geçen süre içerisinde birinci basamak sağlık hizmetlerini geliştirmek için aile hekimliği uygulamasına pilot illerde geçilmesine rağmen sevk sisteminin buna paralel olarak kurulmaması ve son düzenlemelerle de belirsiz bir tarihe atılması bu problemin belirsiz bir tarihe kadar katlanarak artacağına işaret etmektedir. Bu örnek, ulusal sağlık hesaplarının bir ülkede sağlık politikalarının gelişimine nasıl katkıda bulunabileceğine basit bir örnek olarak görülebilir.

Sonuç olarak, sağlık ve ilaç harcamaları ile ilgili yoğun tartışmaların yapıldığı bu dönemde palyatif ve kısa dönemli çözümlere yönelmek, toplum sağlığı açısından orta ve uzun vadede istenmeyen sonuçlara yol açabilir. Bu tartışmalara katılan her kesimin (kamu ve özel) kısa vadeli çözümler yerine (veya onun yanı sıra) orta ve uzun vadeli çözümlerle de ilgilenmesini öneririm. Bu yönde atılacak ilk temel adım, sağlık harcamalarımızı uluslararası standartlarda göre izleyebileceğimiz, raporlayabileceğimiz ve karar girdisi olarak kullanabileceğimiz kalıcı bir kapasitenin oluşturulması, kurumsallaştırılması olmalıdır.

 


SİZ DE YORUM YAPIN